Alıntılar
Hürriyet, demokrasi, sanat, kalite en az yemek içmek kadar insanların ihtiyacıdır. Karşıtların en çok kullandıkları malzeme bu değerlerin azaldığı olduğuna göre, daha çok özgürlük, daha çok demokrasi, daha çok sanat için yapılacak her şey kurulan oyunları bozar. İnsanların neşesini elinden alan tutucu, Katolik, katı İslam anlayışının değil Kuran Müslümanlığının sanat, kalite, neşe, demokrasi, özgürlük anlayışını teşvik etmek gerekir. Bu yapılırsa tüm dünyanın İslam’ı kabul etmesine de Türkiye öncü olur. Katolik, gelenekçi İslam anlayışıyla İslam içten içe çöküyor, gizli gizli ateizm deizm gelişiyor. Bunu durdurmak için katolik sistemin baskısının kaldırılması, Darwinist materyalist eğitimin durdurulması, iman hakikatlerinin ve bilimsel gerçeklerin anlatılması, insanlara sevginin, dostluğun, barışın eğitiminin verilmesi gerekiyor. İslam’da Allah’a, Kitaba, Peygambere hüsnü zan vardır. Doğrudan onların iyiliği, güzelliği ve mükemmelliğini kabul ederek hareket vardır. Münafıklar da ise Allah’a, Kitaba, Peygambere hep eleştirel gözle bakmak vardır. Bunu da akıl almaz çirkin üslupla yapar ve hür düşündüklerini iddia ederler. Allah’a çirkin bir mantıkla bakarlar. Kuran’da bir çok ayet münafıkların alçaklığına ve kahpeliğine cevap olarak indirilmiştir. Bir çok ayet münafıkların aşağılık sözlerine tedbir olarak indirilmiştir. Örneğin Peygamber ezilen kadınları, çocukları düşünerek sabah erkenden savaşa çıkacağız diyor. Münafıklar mantıkla bakıyorlar ve “Bu sıcakta savaşa mı çıkılır aramızda zor durumda olanlar var, Peygamber bunu bile göremiyor” diyorlar. Kalbinde hastalık olanlar da “Bak bunu hiç düşünemedik, gerçekten Peygamber hata yapıyor” diye onlara uyuyorlar. Müslüman Allah’a, Kuran’a, Peygambere eleştiri gözüyle bakmaz. Her yaptığının hayır olduğunu bilerek bakar ve hareket eder. İnsanlar genelde bir sorunları olduğunda bunu karşılarındaki insanla halletmeye çalışıyorlar. Ya küsüyorlar, ya darılıyorlar, ya karşılarındakinin sevgisinden şüphe ediyorlar. Halbuki doğru olan, kişinin her meselesini Allah’la halletmesidir. Bu önemli gerçek toplumda ciddi şekilde unutuluyor. Allah’ı -haşa- unutmak ise büyük bir faciadır. İnsanın karşısındaki kişiyi değil Allah’ı esas alması gerekir. Her talep Allah’tan istenir. Yoksa insanların bir talebi karşılayacak, bir sorunu çözebilecek güçleri yoktur. Mutlaka herşeyi Allah’tan istemek lazım. Aksi çok büyük hata olur. Kişi bir sorunu olduğunda, özenle Allah’a dua edip, Allah’tan yardım istemeye devam etmeli. Tabii ki insan sebeplere sarılır, dua mahiyetinde hükmen karşısındaki insana sorununu söyler, konuşur, onu olumlu yönde düzeltmeye, iyiye doğruya çekmeye çalışır. Ama temelinde asıl Allah’tan istemek doğru olandır. Çünkü kalbi yaratmayı Allah yapar, şahıslar yapamaz. Aksinde kişi ciddi bir hatanın içine düşmüş olur, ciddi bir sıkıntının içine sürüklenmiş olur. Bu hatada asla diretilmemesi gerekir. Dünyaya geldiğimizde ne olduğumuzu anlamaya çalışırız. Bu görüntü ne, bu ses ne, dokunma nasıl oluyor, bunları kim bize gösteriyor, kim duyuruyor, bu duyguları alan varlık kim? Uçsuz bucaksız uzayda neden varız? Bunu düşündüğümüzde hemen Yaratıcı’nın farkına varırız. O zaman Yaratıcı’nın bizden ne istediğini düşünürüz. Bu kadar emek, bu kadar ilgi, bu kadar muazzam ve ince mühendislik, bu kadar detay neden var? İmtihan diyoruz, peki imtihan olan insan neden imtihan olur? “İyi olduğu anlaşılır gidip cennette oturur.” Bu değil. Kuran’ı incelediğimizde sevginin dışında bir amaç olmadığını görüyoruz. Deccaller, firavunlar, iyilikler, kötülükler, güzellikler, imtihanlar, acılar bunların hepsinin gayesinin saf sevgi olduğunu görüyoruz. O zaman biz de tüm insanların dünyada sevgiyi, saf ve gerçek sevgiyi yaşamasını istiyoruz. Allah’ın da insanları sevmesini istiyoruz. Buna rıza denir; Allah’ın rızası. Allah’ın rızasını kazanmak Allah’ın sevgisini kazanmaktır. Hayatın tüm amacı sevgiyi kazanmaktır. Ahirette müminlere Allah “Benden razı oldunuz mu?” diye soruyor. Ana soru bu. Niye okuyorsun; Allah rızası için. Niye evleniyorsun; Allah rızası için. Niye çalışıyorsun; Allah rızası için. Niye güzel ahlak gösteriyorsun; Allah rızası için. Bir tane hedef var Allah’ın sevgisi. Allah’ın rızasını kazanmak amacı Allah’ın sevgisini kazanmaktır. Filistin halkının kurtuluşu için gerçek çözüm üzerinde durmak önemlidir. Yıllardır kınamalar yayınlanıyor bir netice elde edilemiyor. Bambaşka bir yönteme ihtiyaç var. Müslüman zulme her zaman karşıdır ve bunu ifade eder, ama kınamalar tek başına kökten çözüm getirmez. Sevgiyi ve barışı telkin etmek kökten çözümü getirir. Sürekli çatışma, kavga, işgal, saldırı iki tarafa da sadece acı getiriyor. Acıların katlamalı olarak artacağı yollara değil, güvenliği ve barışı getirecek yollara uymak lazım. Sevgi en kolay olan, barış en kolay olan. Ama insanlar bunun yöntemini bilmiyor. Barışı sağlamak zor değil. Bir kelimeye bakar. “Hadi kardeş olalım” denilse her şey biter. İsrail halkı ile Filistin halkı peygamber soyu iki güzel halk. İkisi de dindar, ikisi de çalışkan, ikisi de temiz, ikisi de en güzel hayatı hak ediyor. Çatışmayı körükleyen her türlü üsluptan kaçınıp, birbirlerini koruyup kollayacakları, şefkat duyacakları bir üslup kullanmak barışı telkin etmek lazım. İki taraf da Allah’a iman ediyor, iki taraf da aynı Peygamberleri seviyor. Paylaşılamayan ne? Topraksa, Ortadoğu çok geniş bölge. Her yer boş geniş arazi. Filistinliler de İsrailliler de istedikleri her yere yerleşsinler. Bölgeyi ağaçlandıralım, güzelleştirelim, gençlere güzel imkanlar sağlayalım. Bağlık, bahçelik, neşe ve sevincin olduğu bir yer olsun. Müslümanlar, Museviler, Hristiyanlar bayram gibi yaşasınlar. Kardeş olmanın uçsuz bucaksız faydası var. Her şeyden önce Allah’ın rızasına uymuş oluruz. Kimse korku içinde yaşamaz, gerginlik duymaz. Silaha para yatırmak yerine bölgenin refahı, neşesi için para harcanır. Sürekli hayır, hasenat peşinde olunursa acımasızlıklar ortadan kalkar. Bazı insanların bilinç altında din için acı çekmek gerekir, gülmemek, eğlenmemek gerekir, yoksa cennete gidemezsin mantığı vardır. Buna göre “din içinden çıkılmayacak şekilde zor olmalı ki dinde iyi yol alabilesin” mantığı hakimdir. Bu binlerce yıllık eski bir düşüncedir. Oysa İslam dinleri hep cennet özgürlüğünü getirir. Hz. İbrahim’in getirdiği din de Hz. Süleyman’ın getirdiği din de Peygamberimiz (sav)’in getirdiği din de hep cennet ruhu, cennet özgürlüğü, cennet güzelliği, cennet kalitesi, cennet neşesi getirir. Münafık sistemler de cehennem açmazı, cehennem nimetsizliği, cehennem azabı getirir. Peygamberimiz (sav) Kuran ile birlikte alabildiğine özgürlüğü tanıdı ve insanlara anlattı. Allah, insanların kalbinde istedikleri özgürlüğü Kuran ile helal kıldı. İnsanların üzerindeki baskıları kaldırdı. Kuran ile birlikte peş peşe özgürlük emirleri geliyor. Allah insanların üzerindeki ağır zincirleri kaldırıyor. Özgürlük arttıkça münafıklar hem bu özgürlüğü çok kıskanıyorlar hem de halka karşı kendilerinin avantaj elde ettiklerini düşünüyorlar. “Biz daha muhafazakarız, onlar (Peygamber ve sahabe) ise dini daha kolay yaşıyor, dinimizi değiştiriyorlar” diye insanları etkilemeye çalışıyorlar. Münafıkların tüm konuları Peygamber’in dini nasıl yaşadığına dair kendilerince eleştiriler oluyor. Peygamber’e haşa güvenmediklerini her sözleriyle belirtiyorlar. Allah’ın Peygambere bildirdiği her özgürlük hükmünü şüpheyle karşılıyorlar. Bu alçak ve hain zihniyette olanlar Peygamberimiz (sav)’in vefatından sonra güçlendiler ve Ortodoks İslam anlayışının temelini oluşturdular. Kadının aşağılanması, kadının şeytan gibi olduğu, kadının dövülmesi gerektiği gibi dehşet verici yorumları İslam gibi dine eklediler. Sonra gelen Müslümanlar da bilmeden bunları sanki Allah’ın hükmüymüş gibi sahiplendiler. O günden bu vakte kadar gelen bu yanlışı Kuran’da anlatılan gerçek Müslümanlığı anlatarak düzelteceğiz inşaAllah.